Kızıltepe’ye bağlı Otluk köyünde 1957 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 3 ve 5 parsel numaralı taşınmazlar A.A. ve yakınları adına tespit edildi. İbrahim S. ve yakınları da A.A. ve yakınları aleyhine 29 Aralık 1957’de Kızıltepe Tapulama Mahkemesi’nde kadastro tespitine itiraz davaları açtı.
Kızıltepe Tapulama Mahkemesi, 13 Nisan 1958 tarihinde, iki ayrı dava dosyasının birleştirilmesine hükmetti. Maliye Hazinesi, dava konusu taşınmazların Hazine’ye ait olduğunu ileri sürerek, 13 Mayıs 1958’de davaya müdahil oldu. Dava dosyası 2013 yılında Mardin Kadastro Mahkemesi’ne devredildi. Yargılamaya Mardin Kadastro Mahkemesi’nin Esas 2013/42 sayılı dava dosyasında devam ediliyor. Davacıların mirasçıları Cemil S., Mustafa S., Faruk S., Hıssa S., İbrahim S., Mesut S., Nücüde S., Şükran S. ve Türkan S., 28 Şubat 2014’te AYM’ye bireysel başvuruda bulunarak, murisleri tarafından 29 Aralık 1957 tarihinde Kızıltepe Tapulama Mahkemesi’nde açılan kadastro tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdü. Başvurucular, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etti.
“57 yıllık gecikme makul değildir”
Başvurucular, 1957 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 3 ve 5 parsel numaralı taşınmazların başka şahıslar adlarına tespit edildiğini, 57 yıldır devam eden yargılama sürecinde taşınmazı kullanamadıklarını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini öne sürdüler. AYM tarafından konuyla ilgili hazırlanan raporda, “Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 Sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık elli yedi yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.” denildi.
“8 başvurucuya 500’er lira manevi tazminat verildi”
Raporda, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında Faruk S. dışındaki 8 başvurucuya ayrı ayrı net olarak 500 lira manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği vurgulandı. Kararını açıklayan AYM, başvurucu Faruk S.’ın ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, anılan başvurucunun yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına hükmetti. Yüksek mahkeme, diğer başvurucuların, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının kabul edilebilir olduğuna, Faruk S. dışındaki diğer başvurucuların, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verdi. AYM, Kabul edilemezlik kararı verilen başvurucu Faruk S. dışındaki diğer başvuruculara, ayrı ayrı net olarak 500 lira manevi tazminat ödenmesine, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin reddine hükmetti.