
Mardin tarihi ile ilgili ilk görseller araştırmamızın en ayrıntılı ve zengin görsellerini İngiliz seyyah ve yazar James Silk Buckingham’ın 1927 yılında Londra’da basılan“Travels in Mesopotatamia” adlı eserinde gözlemleyebiliyoruz.
25 Ağustos 1786 tarihinde doğan Buckingham 1818 tarihinde gazeteciliğe başlamıştır.1832-1837 yılları arasında İngiliz parlamentosu’na seçilmiş olup,1843-1846 yılları arasında ise İngiliz Yabancılar Enstitüsünde proje mimarı olarak çalışmıştır.30 Haziran 1855’te altmış dokuz yaşında vefat etmiştir.
Buckingham 1816-1820 yılları arasında Filistin’den,Suriye’den ve Mezopotamya’dan geçerek Hindistan’a deniz aşırı bir yolculuk yapmıştır.
Mardin seyahati öncesinde Halep’ten başlayan Buckingham, buradan Urfa’ya, Urfa’dan da
Mardin’e geçmiştir. Buckingham, seyahatnamesinde Mardin’i anlatırken evvela buranın
tarihine değinmiştir. Özellikle Mardin’in ortaçağ dönemi ile ilgili bilgiler sunmuştur. Seyyah,
Mardin tarihi ile ilgili şu bilgileri kaydetmiştir:
“Mardin, bazı yazarlara göre, eski Marde veya Miride olup adı haricinde kendisinden
çok az şey biliniyor. 796 Hicri yılında şehir, Timurlenk tarafından ele geçirilip yağmalanmış
fakat kalesi o tarihte aynı ordunun uzun süren kuşatmasına dayanacak kadar güçlü olup bir
süre sonra onları kuşatmayı kaldırmaya zorlamış. Ancak bu fatih en sonunda kendisini hem
şehrin hem de kalenin efendisi konumuna getirmiş ve burayı komuta eden Sultan El Melik el
Daher’i esir almış; her ne kadar İbn Arapşah’ın bildirisine göre kendisini serbest bırakmışsa
- Cengiz Han’ın büyük oğlu olan Hülagu, Moğol İmparatorluğunun paylaşımı esnasında
Pers’in idaresiyle sorumlu olup on dördüncü yüzyılın ortalarına doğru Mardin’e saldırdı
ancak Assemani’nin bildirisine göre başarısız olmuş. Fakat bugünkü Türklere Osmanlılar
adını veren Osman Bey, yirmi yıllık bir süreden sonra M.S. 1326’da sona eren hükümranlığı
esnasında kendisini bu yerin efendisi yapmış. De Haiton’un ilk seyahatlerinde, bu yer
Meradin adı altında not düşülmüş ve o tarihte, çok iyi tatar yayı kollanıcısı olup yerel dilde
kordinis veya belki Kürtler olarak adlandırılan sarazenlerin ırkından gelenlere yerleşik
olduğu söyleniyordu. Aynı zamanda kendi olağan adlarına ek olarak doğum yerleri olan bu
yerin adıyla anılan, Mardini, birçok İslam yazarı yetiştirmiştir; ve Seyahatleriyle çok tanınmış
olan Pietro Della Valle’nin ilk karısı olan Bayan Mania Gwerida’nın doğduğu yer olarak da
bilinir. Mardin, aynı adı taşıyan uzun bir sıranın yaklaşık olarak merkezinde olan yüksek bir
tepenin üzerinde bulunuyor. Gelenek derki birkaç yüzyıl evvel, düzlüklerin bir Kürdi
komşularının akınlarına karşı korunmak için buraya evini yerleştirmiş. Bu tepeler arasında
sürülerinin başıboş koyunlarını aramakta olan bazı kadınlar ikametinin yerine varırken
erişimi fevkalade zor olan bir noktaya herhangi bir insanın yerleşmesine ikna edebilecek
dürtü karşısında şaşırmışlardı; ve kedisiyle konu hakkında yapılan bir görüşmede, kendisini
Kürdi’den Arapça’ya çevrildiğinde, “Rajul-Majnun” veya bizim İngilizcede söyleyeceğimiz
“deli adam” anlamına gelen “Mare-deen” olarak adlandırdılar”
Buckingham, bu bilgileri verdikten sonra, Mardin’in, üzerinde yer aldığı tepelerin
neredeyse tümünün zirveleri oluştukları malzeme olan ve zirvelerinden kısa bir derinliğe
kadar uçurumlara parçalanan ve buradan toprağın dik ama yumuşak bir inişi oluşturarak
böylelikle tepelerinde kalmış olan kale kitlelerinin uzaktan bakıldığında yükseğe yapılmış
müstahkem mevkiler gibi görünmelerini sağlayan büyük kitleli kireç taşı kayasına sahip
olduklarını zikretmiştir. Mardin kalesinin inşasında da bundan avantaj sağlandığını ve bunun
sadece çepeçevre dikey uçurumdan yükseltilmiş bir duvar olup erişimini fevkalade zor
olduğundan bahsetmiştir. Buckingham, aşağıdan bakıldığında Mardin Kalesi’nin mimari
anlamda İslami bir çalışma gibi göründüğüne ve yapay savunma olanaklarından ziyade onun
doğal konumuna göre muhteşem olduğuna dikkat çekmiştir. Seyyah, Mardin şehrinin kalenin
altında daha çok bu tepenin doğu ve güney kesimlerinde inşa edilmiş ve her iki tarafından
aşağı yönde giden bir duvarla çevrili olup aşağıdaki şehrin önünden geçtiğini, kale dahil tüm
devrenin iki milden biraz fazla olduğunu ve dayandığı toprağın doğasından ötürü oluşan
biçimin düzensiz olduğunu belirtmiştir.
Mardin’in mimarisiyle ilgili bilgi veren Buckingham, kentin evlerinin Roma
tiyatrosundaki koltuklar gibi birbirinin üstünde sıralanmış şekilde yerleştirildiğini, aynı
nedenden ötürü tepe tarafında yandan geçen sokakların birçok teras veya geçitten oluştuğunu
bildirmiştir. Bunların daha küçük yan kavşaklarının Malta’daki benzer çapraz sokaklar gibi
tam anlamıyla katlar arası merdivenler olduğuna dikkat çekmiştir. Her ne kadar bazıları iyi
duvar işçiliğine sahip olsa da, Mardin’deki evlerin taştan inşa edildiklerine, genellikle küçük
ve aksesuarsız olduklarına işaret etmiştir. Buckingham ayrıca buradaki terasların tamamının
düz olduğunu ve üst katların kaldırımlı avlularında akşam yemeklerinin şölenlerine veya yaz
aylarında geceleri uyumaya yarayan geniş tahtadan zeminlerin etrafa dizildiklerini
kaydetmiştir.
Mardin’de sekiz tane cami olduğuna dikkat çeken Buckingham, bunlardan beşinin çok
küçük ve dikkate değmediğini kalan üç tanesinden ise sadece bir tanesinin büyük olduğunu
vurgulamıştır. Ancak seyyah, bunların arasında, kapılarında ve camlarında bugüne kadar
görmüş olduklarıyla kıyaslanamayacak kadar zengin ve zevkli olan bir tarzda Arap taş
işçiliğinin bazı örneklerini gördüğünü zikrederek hayranlığını belirtmiştir. Seyyah, Büyük
Cami’nin mimari yapısı hakkında şu bilgileri kaydetmiştir: “Büyük Cami’nin minaresi çok
güzel: dairesel bir gövdeden oluşan ve kare temelinde yükselip her birinin önünde sivri bir
geniş kemeri var; gövdenin kendisi de ayrı bölümlerle temelden yukarıya doğru dışında
kemerler ile başka şeylerle yontulmuş tümünü bir açık taş işçiliği galerisi ile sivri bir tepe ile
sonlanıyor. Kubbesinin içerisinde ve diğer camilerde olduğu gibi, ortak bir merkezden
dağılan çizgiler gibi zirveden aşağıya doğru duvar işçiliklerinde çıkıntılı veya çukurlu
olmalarında çok çarpıcı bir özellik gözleniyor. Basık kızmana kırışıklıkları yuvarlak ve korint
sütunlarındaki yivlerdeki gibi kabarıklarında düz değildirler fakat hepsi çok keskin ve
açılıdırlar, kırışık bölümler temellerinde o kadar kalınlar ki alt köşeleri arasına sadece en
kısa mesafeyi bırakıyorlar ve üstte bulunanlar ardı ardına üç yönlü bağları oluşturarak
keskin bir köşeye doğru ayrılıyorlar. Burada, Büyük Cami’nin bir zamanlar bir Hıristiyan
kilisesi olduğu söylenir; ancak dışı böyle bir görünüm arz etmiyor fakat içerisini güvenli bir
şekilde inceleme olanağım olmadı”.
Buckingham, Mardin’de su tedarikinin yetersiz olduğu üç tane hamam bulunduğunu,
bunlardan bir tanesinin Hamam el Amir veya Prensin Hamamı adını taşıdığını belirtir. Burada
bulunan kahvehane ve dinlenme yerlerinin diğer Türk şehirlerine nazaran daha az olduğunu
ve bunların az katılımlı, kötü döşenmiş mekânlar olduğunu zikreder. Ayrıca bunların arasında
küçük bir kervansaray bulunduğunu aktarır. Bundan başka olukça çok sayıda olan ve kemerli
çatılarla çevrili olan çarşılara değinen Buckingham, bu çarşıların çok dar olduğuna ve
insanların gerekli tüketim maddelerini bile zar zor tedarik edebildiklerine işaret eder.
Buckingham, bütün bu eksiklikleri ise halkın genel yoksulluğuna ve bu yerin ticaret isteği
açısından olumsuz olan durumuna bağlar.
Şehrin demografik yapısına da değinen Buckingham, nüfusun yaklaşık yirmi bin
civarında olduğunu ve bunun en az üçte ikisini Müslümanların oluşturduğunu, geriye
kalanının ise Hıristiyan ve Yahudi olduğunu belirtmiştir. Seyyah burada Süryanilerin iki bin
evi, Ermenilerin beş yüz, Ermeni Katoliklerin bin, Keldanilerin veya Nesturilerin üç yüz ve
Yahudilerin dört yüz evi bulunduğunu hesaplamıştır. Bütün bu dinlerin her birinin kendi
kiliselerinin ve rahiplerinin olduğunu belirten seyyah, komşu köylerdeki birçok kilise dışında
Süryanilerin şehirde iki kilisesi ve bunun biraz dışında iki manastırı bulunduğunu kaydeder.
Buckingham, Süryanilerin, Kutsal Ruhun sadece Tanrıdan kaynaklanıp Oğuldan gelmediğine
inandıklarını, Yunanlılardan veya Hıristiyanlardan daha çok Meryem Ana’ya daha yüksek
tapınma sunarak diğer Hıristiyan tarikatlarından ayrıldığını zikretmiştir. Buckingham burada
bulunan Şemsilere de değinerek bu dini tarikat hakkında bilgi vermiştir: “bunların güneşe
taptıkları düşünülüyor. Padişah Murat buraya gelip kendi itiraflarıyla bunların “Kutsal
Kitabın İnsanları” olmadıklarını öğrendiğinde, yani ne Yahudi, ne Hıristiyan ne de
Müslüman değildiler, bunların tümünün kılıçtan geçirilmesini emretti. Fakat o günkü Süryani
Patrik kendi sürüsünün bir parçası olduklarına bağlayarak bunları kendi koruması altına aldı
ve o günden beri siyasi olarak hem inanç hem de pratik bakımından çok ayrı bir dini tarikat
olarak görülmüşlerdir. Yıllarca bu halkın bazı başlarıyla süregelen samimiyetten sonra aynı
patrik dinleri hususunda herhangi bir açıklamayı elde edememişti lakin böyle bir suçun cezası
kendi yandaşlarının ellerinden ölümü olacağı konusunda anlaşmışlardı. Niebuhr tarafından
bu halka dair verilen ayrıntıların yüzeysel bir bildiriye dayandığı kabul edilir. Kendileri
hakkında konuşmuş olan tüm diğerleri ile birlikte itiraf ediyor ki bunların ne kanaatleri nede
törenleri hakkında hiçbir olumlu şey öğrenilemeyeceğiydi. Bu durum neredeyse benimkiyle
aynıydı. Bu gezgine anlatılan ayrıntılar bana da tekrarlandı; ve Şemsi sayısının bugün için
bin aile olduğu belirtildi. Fakat herkes kabul etti ki gerçek öğretilerinin açığa çıkmasını
engellemek için çok büyük bir dikkat gösteriliyordu”
Eskiden burasının Diyarbakır Paşası’na bağlı bir Voyvoda tarafından yönetildiğine
değinen seyyah, artık Bağdat Paşasına bağlı olduğundan ötürü unvanının mütesellim olduğunu belirtmiştir.
Buckingham, son olarak Mardin halkının giyim kuşamına değinmiştir; burada
tüccarların kıyafetinin hafif ve sevecen olduğunu fakat alt sınıfların diğer yerlerin çoğundan
daha kabaca ve yüzeysel giyindiklerini belirtmiştir. İnsanların burada mümkün olduğunca az
miktarda elbise giydiğini bildiren seyyah, burada bilinen en ağır giysinin ise cübbe veya
Ankara astarlı üstlük olduğunu söylemiştir. Buckingham, Mardin’de hem Müslüman hem de
Hıristiyan kadınların tüm elbiseye genel bir adilik havası veren ve Mısır’da kullanılan mavi
kareli elbiseyle üzerlerini örttüklerine işaret etmiş ve ilk defa burada kadın süsleri arasında burun halkalarını fark ettiğini belirtmiştir. Ayrıca seyyah, buradaki birçok genç erkeğin taktığına değinmiştir.
Buckingham daha önce incelediğimiz Mardin gravürlerine yeni gravürler katarak bize Kızıltepe,Dara ve Zinnar hakkında 1816 yılına ait değerli görseller kazandırmıştır.Ayrıca görsellerle yetinmeyip Mardin’in o tarihteki durumu ile ilgili ilginç bilgiler aktarmıştır.Bu bilgilerin bir an önce İngilizceden Türkçeye çevrilip değerlendirilmesinin yapılması gerekir.
KAYNAKLAR
1-Batılı Seyyahların Gözü ile Mardin ve Çevresi.Doç.Dr.Mehtap Nasıroğlu
2-http://ibrahimyilmazcelik.tr.gg/3-.–Makale.htm