Hemen hemen herkesin birçok defa duyduğu bir ifade; “Allah ile kul arasına kimse giremez.” Evet bunu duyduk, duyuyoruz belki de daha çok duyacağız. Ama çoğumuz bunun doğruluğundan emin değiliz. Bu ifade nereden bize ulaşmış? Dilerseniz birlikte buna Kur’an-ı Kerim’den bakalım.
Allah, insanları yeryüzüne gönderdikten sonra onları uyarması ve müjdelemesi için birilerini görevlendirmiş. Allah, bunlara hidayetçi ediyor.
20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
Allah, insanlara hidayete anlatacak bu kişileri bütün kavimlere gönderiyor.
13/RA’D-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
Bu görevlendirilen kişiler insanların Allah’ın yoluna girip iki dünya saadetini yaşamaları için bir vesiledir. Allah’a ulaşmakta vasıtalık yaparlar. Yani Allah ile kul arasına girip insanlara Allah’a ulaşma noktasında rehberlik ederler. Bu vesileleri Allah’tan istememiz emredilmiştir.
5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Allah, insanlardan birilerini seçiyor, Allah’tan emir alan ve bizi hidayete erdirmekle görevlendirilen kişiler.
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Bunlar Allah’tan emir alıp Allah’a ermek isteyenleri Allah’a erdiren imamlardır. Yani bizzat Allah kendisi seçiyor bu imamları. İnsanları Allah’a ulaştırsınlar diye yani hidayete erdirsinler diye. İnsanlık tarihi boyunca daima kavimlerinin arasından seçilenler insanlara hidayet öğretmek ve yaşatmak için görev almışlardır daha doğrusu Allah görev vermiştir. Bu kişiler vasıtasıyla Allah’a ulaşılır, Allah’a teslim olunur. Bunlar Allah’ın velileridir. İnsanları irşad ettikleri için aynı zamanda mürşittirler.
18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Dalaletten kurtulup hidayet erebilmemiz için bu vesile olan mürşitleri Allah’tan hacet namazı kılarak öğrenmemiz gerekiyor. Allah, görevlendirdiği için kimin Allah dostu olduğunu kimin olmadığını en iyi Allah bilir. Onun için vesile mutlaka Allah’tan istenmeli ki bu Maide-35’te emir olarak verilmiştir. Vesile olacak olan mürşit hacet namazı kılınarak Allah’tan ister.
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Allah ile kalın, mutlu kalın.