Evliya denince aklımıza gelen şey; yıllar öncesinden yaşamış büyük Allah dostlarıdır, vefat etmişlerdir ve her birinin ayrı bir türbesi vardır yani evliya geçmişte yaşamış Allah dostları olarak zihinlerde yer almıştır. Oysa ki Kur’an’ı Kerim’e baktığımızda, her zaman diliminde ve her topluluğun içinde Allah’ın evliyası mutlaka olmuştur. Günümüzde de Allah‘ın bir çok evliyası hayattadır.
Önemli olan yüzyıllardan beri zihnimizde yer almış olan kavram değil Allah‘ın Kur’an‘da bahsettiği velayet kavramıdır. Dilerseniz bu konuyu Allah’ın sözleriyle ele alalım.
Kur’an’ı Kerim’e göre iki tür velayetten söz edilebilir.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
Ayetin ilk kısmında “Allah mü’minlerin velisidir yani dostudur” diye geçiyor. Yunus Suresi’nin 62. ve 63. ayetlerine baktığımızda müminlerin de Allah’ın velisi olduğu yazılıyor.
10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?
10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
Bakara 157’nin ikinci kısmında da Allah’ın dostu olmayanların tağuta (insan ve cin şeytanlar) veli olduklarını yani dost olduklarını söylüyor. O halde yeryüzünde yaşayan insanların bir kısmı Allah‘ın velisi diğer bir kısmı ise tağutun velisidir. Biz birinci kısmı ele alacağız.
Allah’ın velilerin bir özelliği takva sahibi olmalarıdır.
10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?
10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
Bunlar takva sahibi oldukları için Allah’a dost olmuşlardır. O halde evliyaların en önemli özelliği takvadır.
Bir insan ancak Allah’a yönelerek yani Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olabilir.
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Takva sahibi oldukları için bütün günahları af edilmiştir.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Yani kişi veli olduğu an günahları affedilmiş oluyor. Allah’a yönelen takva sahibi olur, takva sahibi olan da Allah’ın velisidir. O halde kim Allah’a yönelmişse yani Allah’a ulaşmayı dilemişse takva sahibi olduğu için Allah’ın evliyası kabul edilmektedir.
Allah, dostlarını (onların nefslerinin kalbini) karanlıklardan nura çıkartacağını söylüyor.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
O halde bir insanın nefsinin karanlıklarından kurtulması ve Allah‘ın nurlarından oluşan dünyaya ulaşabilmesi için mutlaka Allah’ın velisi olma zorunluluğu vardır. Allah sadece dostlarını karanlıktan nura çıkartır. O halde gafletin karanlığından, nefsin afetlerinden kurtulmak için kişinin Allah’a yönelerek takva sahibi olması zorunludur.
Allah’a yönelmek, Allah’ın davetine icabet etmektir.
13/RA’D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Hakkın daveti O’nadır (Kendisinedir, Allah’adır). O’ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Benzeri birçok ayette Allah kendisine davet ediyor. Allah’a teslim olmaya davet. Her kim bütün varlığıyla (ruh, beden, nefs ve irade) Allah’a teslim olmak için Allah’a yalvarırsa ve bu konuda kalbi bir samimiyetin de sahibi ise Allah onu kendi yoluna kabul ediyor. Kişi Allah’a yöneldiği için de Allah onu kendisine ulaştırıyor.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Herkesin takva sahibi olarak Allah’ın bir velisi olması dileğiyle,
Allah ile kalın, mutlu kalın.