Bu dünyada insanla ilgili ve insanı ilgilendiren; -diyanet, ticaret, siyaset, teknoloji, bilim, musiki, edebiyat, magazin, spor, eğitim, tarih, küresel ısınma, savaş, açlık, zulüm, sağlık, salgın hastalıklar, düğün, eğlence, vb gibi- birçok konu varken; beyninin tek düşündüğü, gözlerinin tek gördüğü, kulaklarının tek duyduğu, kalbinin tek sevdiği, dilinin tek söylediği kısacası tek bildiği şey “para” olan birini düşünün!
Ve… Bu kişi, ne yazık ki ruhuna yapışık bu kötü hasletin zavallı bir esiri olarak; -olur ya- gözleri önüne akacak, canı bedeninden sökülecek olursa bile – çareden-dermandan önce parayı düşünmekte; itibarı, kariyeri, ideali geriye itip; en öne parayı koymakta; şefkati, vefayı, samimiyeti, utanmayı, sevgiyi, saygıyı, onuru, gururu, duyguyu, arkadaşlığı, akrabalığı, kardeşliği kısacası tüm değerleri paranın altına gömmekte olsun.
Şimdi soruyorum; bu evsaftaki bir kişiden; hizmet, görev, maneviyat, merhamet, insaniyet adına ne beklenebilir, böyle bir kişilik taşıyana ne kadar güvenilebilir?
Şimdi diyeceksiniz ki efendim, hayatın idamesi için herkes parayı sever. Çok doğru! Elbette öyledir! Zaten benim de sözüm, parayı sevene değil ki; paraya tapanadır! Kendini gözden düşürene, paranın yerine kendini rezil edene ve en önemlisi parayı kendinden çok sevip; kendi kendini yine kendi parasıyla hâlden hâle düşürenedir!