
İstanbul’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan dünyaya, dünyadan Türkiye’ye bakmadan, ekonomik ve kültürel dönüşümleri kavramak mümkün değildir. Cumhuriyet dönemindeki hiçbir gelişme, ikibinli yılların başında büyük bir patlama gösteren, dışsatım hacmi kadar, Anadolu insanının ekonomik yapısını ve kültürel dokusunu değiştirmemiştir. Devletin kaynaklarından çok az yararlanan Anadolu girişimcileri, servetlerini sermayeye dönüştürerek, dünyaya açılmanın gücünü keşfetmişlerdir.
Girişimcilerin dünyasında, alışveriş kavgaya değil, sevgiye dayanır. Bir yandan dışalım, bir yandan dışsatımın doğurduğu gücün, farkına varan Anadolu kuruluşları, Tokyo’dan New York’a, Moskova’dan Kahire’ye, bütün dünya şehirleri arasında mekik dokumaktadırlar. Ekonomide dışalım ve dışsatım çift yönlü bir süreçtir. Birbirleriyle alışveriş yapan ülkeler, hem alırken hem satarken kazanırlar. Bu yüzden aralarında, alışveriş olan ülkeler, sorunlarını çatışarak değil, uzlaşarak çözerler.
Alışverişle birbirlerine bağlanan ülkeler, hiçbir zaman birbirleriyle savaşmazlar. Alışverişin yüzyıllar içinde oluşmuş, zengin bir tarihsel kültürü vardır. Alışverişte kuruluşları, başarılı kılan kültürün temelinde, güler yüzle birlikte, tatlı söz vardır. Kuruluşların başarısında, ürünleri kadar kültürleri de, büyük önem taşır. Kuruluşlar tedarikçilerinden, çalışanlarından ve alıcılarından oluşan bir bütündür. Kuruluşların gücü, bütünün birbirleri arasındaki, iletişime ve etkileşime dayanır.
Kuruluşlarda getirisi en yüksek olan yatırım, bütünün birbirleriyle ilişkilerinde, gösterdikleri sevgidir ve konuştukları dildir. Alışverişte güler yüz ve tatlı dil, bir kuruluşun kapısından girenleri, er ya da geç üretilen ürünlerin ve hizmetlerin, alıcıları olmalarına yol açar. Hayatın hiçbir alanında, güler yüzle tatlı dilin el ele verdiği, bir tutumun ve davranışın, açamayacağı hiçbir kapı yoktur. Güler yüz ve tatlı dil, dünyanın her yerinde bütün kapıları açan gizemli bir anahtardır.
Yerel ve küresel dış pazarlarda, kendilerine sağlam bir yer açmak isteyen kuruluşlar, üretim ve yönetim kültürlerini, tatlı dille ve güler yüzle yoğurmak zorundadırlar. Kuruluşlar fabrikalarında ürün üretirler, satış yerlerinde, ürünlerinden önce kültürlerini satarlar. Bu yüzden Anadolu’da, “Sirke satan yüzle, tatlı bal da olsa satılmaz” denilir. Dünyada bütün insanların, aradıkları ürünleri üretenlerin pazarlarında, asık yüzlere ve kötü sözlere yer yoktur.
Kuruluşlarda üretim ve yönetim, bir bilgi işi olmaktan daha çok bir bilgelik işidir. Pazarlarda insanların gönülleri, hem bilgiyle hem bilgelikle kazanılır. Bunun için bütün kuruluşların, getirisi en büyük sermayeleri, bütün insanlığın yüzyılların içinde oluşturduğu alışverişteki bilgi ve bilgelik birikimidir. Kuruluşlar bilgi birikimiyle üretimlerini, bilgelik birikimiyle yönetimlerini zenginleştirirler. Onlar bilgelikle gökyüzüne uzanırken, bilgiyle yeryüzünden uzaklaşmazlar.
Dünyanın bütün ülkelerinde Çiniler gibi,“Gülümsemeyi bilmiyorsanız dükkan açmayın” denilir.
Dünya pazarlarında kuruluşlar, ürünlerinden önce, kültürleriyle geniş yer açarlar.
Ülkelerin hiçbirinde ürünsüz üretim, kültürsüz yönetim,kuruluşsuz ekonomi olmaz.