Abdulkadir Geylânî ile birlikte gerçekleştirdiği hac farizası dışında Laleş vadisinden pek çıkmayan Şeyh Adî arada bir ovaya inip halka vaaz verirdi. Eş-Şamî künyesini değil el-Hakkarî künyesini kullanarak halkla iyice yakınlaştı. Müritlerine ders vermenin dışında zamanının çoğunu ibadete ve tefekküre ayıdan Şeyh Adî’nin zamanla şöhreti artıp fevkalade özelliklerle anılmaya başlandı ve hakkında sıra dışı hikayeler uyduruldu.
R.Frank’ın Şeyh Adî’nin menkîbelerini içeren ‘el-Menakib eş-Şeyh Adî’ adlı kitabında olağanüstü rivayetlerden bahseder; Müridinin göğsüne eline koyarak ona Kuranıkerim’i ezberlettiği, kapalı kapıları açabilen gizli kelimeleri bildiği, dağların yerlerini değiştirebildiği, her tür yılana ve vahşi hayvana söz geçirdiği, insanları dirilttiği, kuru topraktan su çıkarabildiği, kendisi ve müritlerinin cehenneme girmeyeceklerine dair Allah’tan bir şahadetname aldığı, kendisini görünmez kılabildiği, körlerin gözünü açabildiği, muhatabının zihnindekileri okuyabildiği, müritlerinin her yaptığından haberdar olduğu, müritleri uyurken yataklarında kaç defa döndüklerini bildiği, nehirlerin ters akıtabildiği, nurdan bir vasıtayla gökte uçtuğu, ölülerle konuştuğu, uzak diyarlarda olup bitenleri gördüğü, uzak mesafeleri kısalttığı, uzaktaki birinin ne düşündüğünü bildiği, verimsiz toprakları verimli hale getirebildiği hattâ Kâbe’nin her gece onun ziyaretine geldiğini bile iddia ettiler.
Şeyh Adî’nin doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte bu çalışmada kullanılan kaynaklardaki tarihlere göre 1162’de hayatını vakfettiği zaviyesine defnedildi. Kısa bir süre sonra bu zaviye ziyaretgâha dönüşerek bir çok yerden gelen insana şifa kapısı oldu.
Müslümanlar arasında mazbut bir Mervanî olarak bilinen Şeyh Adî’nin farklı iki şahsiyet olduğu rivayet edilir. Buna göre ilki Müslümanların arasında Şeyh Adî adıyla şöhret bulan 12. yy.’da yaşamış Şeyh Adî b. Müsafir (1075-1161) iken diğeri 13. yy.’da yaşayan adaşı Yezidîlerin kutsal mabetlerinin bahçıvanı bir Kürt’tü ve Kürt Adî olarak bilinen bu şahıs öldükten sonra Yezidîler tarafından Şeyh Adî b. Müsafir sanıldı. Diğer yandan Laleş’teki tapınağın aslında bir Nesturî kilisesi olduğu iddia edilir. Halen mabetteki kitabelerin bir kısmının Aramî-Süryanî dilinde olması, Cizre ve civarındaki diğer Nesturî kiliselerine benzemesi bu fikri destekler. Her ne kadar Isya Joseph bu iddiaya katılmadıysa da reddetmedi.