Abbasî hanedanlığının ilk döneminde sonuçsuz kalan isyan teşebbüsünün ardından bu emellerinden vazgeçen Emevî soyluları zamanla siyasî nüfuzlarını kaybetmeye başladıklarını görünce kendilerine dinî bir yön vererek nüfuzlarını artırmaya çalıştılar. El-Sem’anî’ye göre Cizre Emîrlerinden Müslüman ordularının büyük komutanı Halid b. Velid’in soyundan gelen eski bir ‘Gulüv’ sempatizanı olan Ebû el-Hasan Ali Sincar Dağına yerleşip etrafına müritler topladı. Bölgeden geçen El-Sem’anî Irak’taki dağlarda Yezit b. Muaviye’ye inanan ve ona tabi bir çok topluluğun varlığını bildirir. El-Sem’anî bunların münzevî bir hayat yaşayıp günlerini çile çekerek doldurduklarını ve ‘hal’ denilen ve içerisinde uyarıcı bir madde bulunduran Latincesi ‘Celastrus Eduli’ olan bir bitkiyi çiğneyerek kendilerinden geçtiklerini aktarıyor. Kelâm âlimi İbn-i Teymiye eserinde Ebû el-Hasan Ali’yi Yezidî inancında daha sonra önemli bir yere sahip olacak olan Şeyh Adî’nin selefi olarak görür.
Yezidîliğin hem kurucusu hem de peygamberi olarak bilinen Şeyh Adî bin Müsafir (1075-1161) Lübnan’ın Baalbek şehrinin 60 km. güneyindeki eski adı Beyt-Far olan Khirbet Kanafâr köyünde doğdu. Babasının adı Misafir bin İsmail annesinin adı da Yezda olan Şeyh Adî’nin soyu Emevî halifesi Mervan b. el-Hakim’e dayanır. Arap şeyhi olmasına karşın kökenine dair bir çok rivayet vardır. Bunlardan en ilginci bir Türk soyu olan Akar oymağının Ön Asya’ya inen kolundan olduğuna dair olanıdır. Şeyh Adî’nin bilahare alacağı el-Hakkarî künyesi de buna delil kabul edilir.
İlk eğitimini babasından alan Şeyh Adî öğrenimini devam ettirmek için Bağdat’a giderek orada sûfîliği yayan el-Gazalî’nin medresesinde öğrencilik yaptı. Öğrenciliği sırasında arkadaşlık ettiği meşhur sûfîlerden biri de beraber hacca da gittiği Kâdirî tarikatının kurucusu Abdulkadir-e Geylânî’dir. Hayatının bir kısmını Bağdat’ta geçiren Şeyh Adî ayrıca es-Sühreverdî ve el-Gazzalî gibi dönemin âlimleriyle de arkadaşlık etti. Şeyh Adî medrese hayatında Hammad ed-Dabbas ve Ebû’l-Vefa el-Hulvanî gibi dönemin büyük alimlerinden ders almanın dışında Hamid el-Endülüsî gibi zatlara da müritlik etti. Kısa zamanda şeyhlik mertebesini nail olan bu zata dostu Abdulkadir Geylânî’nin kendisi hakkında ‘Eğer çalışarak peygamber olunsaydı şüphesiz ki bu Şeyh Adî olurdu’ dediği rivayet edilir.
Şeyh Adî bir süre sonra Musul’un yaklaşık 60 km. batısında kendisinden evvel de bir çok Emevî soylusu sûfînin yaşadığı Laleş vadisine gitti. Şeyh Adî’nin selefi Ebû el-Hasan Ali, Şeyh Adî’ye hırka giydiren Ukeyl el-Membicî, Ebû ‘l-Vefa el-Helvanî gibi zatlar da burada yaşamışlardı. Bu dağlar yalnızca Müslüman sûfîlere değil Ith Allaha gibi Hristiyan sûfîlere de ev sahipliği etmişti.