Sığ ve pratik bir düşünceye göre para; iş gören ve bu yüzden herkes tarafından sevilen bir araçtır. Yine aynı düşünceyle para; etkileyici, çekici, başlı başına bir güç büyük bir kudrettir. Paranın başaramayacağı iş, açamayacağı kapı hemen hemen yok gibidir. “Ben, benim!” diyen koca insanı, kendine köle eden egemen bir kuvvettir. Zira para kimdeyse; güç de güzellik de akıllılık da çekicilik de haklılık da iyilik de büyüklük de ondadır. Birçok kişi de paralıdan yanadır. Parası olan insan; oturmasını, kalkmasını, konuşmasını, yemesini, giyinmesini çok iyi bilir. Yine parası olan kişi, kendine güvenir. Paralı insana; olumlu, olumsuz, iyi, kötü, güzel, çirkin ama ne yaparsa yapsın yakışır. O, oturduğu yeri süsler. Büyük kalabalıklar içerisinde dikkatleri çeker. Her ikramın iyisine, güzeline lâyıktır. Söylediği her sözde bir keramet aranır.
Ancak daha derin ve detaylı bir düşünceyle bu durumun farklı olduğu da görülür. Zira paranın söz konusu olduğu yerde utanmazlık, ihanet, ikiyüzlülük, samimiyetsizlik, maneviyatsızlık, namertlik, kötü düşünceler, insafsızlık, kabalık ve kısacası insana özgü olan kötü huyların hepsi kol gezer. Yani buna göre kalkındırıyormuş gibi görünen paranın aslında insanı; duygu, merhamet, gurur, arkadaşlık, akrabalık ve hatta kardeşlik gibi kavramlarını sıfırlamak suretiyle batırdığı görülebilir.
Para, kimine göre elin kiri; bazısına göre ise insanı süsleyen bir taçtır. Başka bir deyişle, insanların çoğu parayı sever ama bazıları tapar.
Sonuç itibarıyla para; güç ile zayıflığı kendi bünyesinde bir arada barındıracak kadar şaşırtıcı, aldatıcı; taşıyıcısına ise hem dost hem de aynı zamanda düşman olan ağır ve külfetli bir yüktür. Peki, sizce de öyle değil midir?