
Asıl anlamı “terbiyeli söz söyleme sanatı olan edebiyatın konu başlıklarından biri de “Güzel Adlandırma” dır. Söylendiğinde karşıdakinde korkma, ürkme, iğrenme gibi duyguların, olumsuz çağrışımların önünü kesmek için bazı sözcüklerin daha münasip bir dille, edeplice söylenmesi, ifade edilmesi olan güzel adlandırma bir bakıma dolaylamadır. Bu da aynı zamanda nezaketin, kibarlığın inceliğin, güzel konuşmanın ve hassasiyetin hem gereği hem de göstergesidir. Bu konuda belli başlı örneklerden sadece birkaçını sıralayacak olursak:
Sakat > engelli
Azrail > ölüm meleği
Cin > üç harfliler veya iyi saatte olsunlar
Felç > inme
Şişman > toplu
Üvey anne > cici anne
Tuvalet >kademhâne, edebhâne, abdesthâne, ayakyolu, hela, yüznumara ve benzerleri gibi sözcüklerin mecazi sözcüklerle adlandırılmış ve ifade edilmiş olmasıdır. Ancak bu gibi dolaylamalar ne yazık ki günümüzde terkedilirken bunların yerini insanı iğrendiren, kaba, anlamsızca ve saygısızca bir takım söylem ve sözcükler almıştır. Alın size işte bu konuda bir başka örnek daha: “ölmek” sözcüğü yerine;
Vefat etmek,
Rahmete kavuşmak,
Emaneti teslim etmek,
Hayata gözlerini yumak
Hakk’ın rahmetine kavuşmak veya Bektaşilikte kullanıldığı gibi “gözden gönüle akmak” gibi kibarca ve daha gönül okşayıcı sözcükler dururken, son zamanlarda kulağa hiç de hoş gelmeyen “ex” oldu sözcüğün kullanılmasıdır. Bu sözcük İngilizcede aynı zamanda “makinenin bozulması” anlamına da gelir ve kökeni Latice olan “exsitus” sözcüğünün kısaltılmışıdır. Düşünebiliyor musunuz başlı başına bir âlem ve sevenleri için aziz olan insanı “makine” yerine koyan hoyratça, incitici, gönül kırıcı, olan bu sözcüğün ne üzücüdür ki; asli görevi insanı yaşatmak olan tıp erbaplarının bazılarınca da sıkça kullanılmasıdır.
Oysaki İnsanoğlu, ne yenilen- içilen bir besin maddesi ne bir giysi ne bir süs eşyası ne de aksesuardır. Peki, insanı ilk etapta hoş, sevimli ya da sevimsiz kılan şey ne olabilir, hiç düşündük mü? Elbette ki konuşma biçimidir. O hâlde konuşma; İnsanları birbirlerine yakınlaştıran bir köprü olabileceği gibi uzaklaştıran bir dağ da olabiliyor. Yani başka bir deyişle; gönüllerde sevgi-saygı, bazen de kin ve nefret oluşturabilecek kadar etkili bir sanattır. Sonuç olarak diyebiliriz ki; konuşmasını bilmeyenler bari susmasını bilseler. Öyle ya! Doğru olanı da bu değimidir sanki?