Tarihsel süreçte ülkeler bulundukları yerde kalmazlar, konumlarını sürekli değiştirirler. Ülkelerin yapı değiştirmeleri, olumlu yönde büyümeye dönük olduğu gibi, olumsuz yönde küçülmeye dönük de olur. Tabiattaki doğal olayların, nasıl uymak zorunda olduğu doğal yasalar varsa, ülkelerin de uymaları gereken toplumsal yasalar vardır. Hayata anlam ve güç kazandıran değerler, uzun dönemde, geçerliliklerini hiç aksatmadan korurlar.
Ülkeler insanların tek tek bilinçlenerek, yeri ve zamanı gelince hep birlikte hareket etmeleriyle değişirler. Zamanı gelen dönüşümler, nasıl durdurulmazlarsa, zamanı gelmeyen değişmeler başlatılmazlar. Toplumsal olaylar karşısında, kısa dönemlerde insanların kişisel tepkilerinin etkileri sınırlı kalır. Kişisel tepkilerin, toplumsal etkilere evrilmeleriyle, ülkelerde düşüncelerin ve eylemlerin akışı yön değiştirirek, hayatın her alanında etkilerini gösterirler.
Toplumların dönüştürücü güçleri, adil yönetimlerin güvenceleri olan devletlerden kaynaklanır. Suların topraklarda yüklendikleri görevleri, toplumlarda devletler yüklenirler. Tatlı suların toprakların üretimlerini artırdıkları gibi, adil devletler toplumların dönüştürücü güçlerini artırırlar. Anadolu insanının yönetim kültüründe, adil yönetimin güvencesi devlete, devlet yönetiminde adalet dairesine, her zaman çok önem verilir, her alanda çok büyük özen gösterilir.
Adil yönetimlerin olduğu toplumlarda güvenlik, güvenliğin olduğu toplumlarda bolluk olur. Toplumların dönüşümünde güvenlik dairesi, adalet dairesiyle bütünleşir. Tarihin her döneminde adil yönetimler, toplumların en büyük hazinelerini oluştururlar. Türkler tarihleri boyunca, adaleti ekonomik, siyasal ve kültürel başarıların kaynağı olarak görürler. Ve Anadolu’dan üç kıtaya açılarak, İstanbul’u dünyanın en etkili kültür merkezlerinden biri haline getirirler.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir ülkede barış ve güvenlik olmadan, hiçbir alanda zenginlik olmaz. Zenginlik her dönemde hem barış, hem savaş kaynağı olur. Amerika başta olmak üzere, zenginlikleriyle kibirlenen Batı’lı devletler, dünyanın kaynaklarını yağmalamada, birbirleriyle yarışıyorlar. Onların yağmalama yarışlarının yol açtığı savaşlar Bağdat’tan, Halep’ten Kudüs’e, bütün Müslüman dünyanın şehirlerini acılara boğarak, büyük yıkımların kaynağı oldular.