
Tarihin ilk yüzyıllarından beri, barış dönemleri, savaş dönemlerinden, çok daha kısa olmuştur. Her ülke barış isteyen ülkenin, savaşa hazır olması gerektiğine inanmıştır. Barış savaşa verilen, bir hazırlık arası olarak görülmüştür. Bunun için, dünyada barışın sonu gelmekte, savaşın sonu gelmemektedir. Osmanlı ülkesini parçalayan, Birinci Dünya Savaşının, yol açtığı yıkım, yok ettiği genç hayatlar, çok büyük olmuştur.
Sürekli geliştirilen savaş gemileri, tanklar, uzun menzilli toplar, makinalı tüfekler, Yirminci yüzyılda, geçmiş yüzyıllarda benzeri görülmeyen, büyük kan ve gözyaşı gölleri oluşturmuştur. Sultan Abdülhamid’in eşsiz bir diplomatik ustalıkla koruduğu, Avrupa ülkeleri arasındaki dengeler yitirilmiştir. Hicaz Demiryolu gibi, altyapı ve köklü eğitim yatırımları aksamıştır. Sultanın kırk yıllık barış ülkesi, savaş ülkesine dönüşmüştür. Büyük Osmanlı coğrafyası kırk parçaya bölünmüştür.
Abdülhamid’i devlet yönetiminden uzaklaştıran İttihatçıların elinde, ülkenin mali yapısı çökmüştür. İttihatçılar Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da başarısızlığa uğramışlar. Ülkede haksızlıklar, yolsuzluklar her yere yayılmıştır. Devletin güçsüz düştüğü bir dönemde, İttihatçıların oldubittisiyle, Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında savaşa sürüklenmiştir. İngiltere ve Fransa Çanakkale’de Almanya’yı durdurmuş, Osmanlı Devleti’ni parçalamış, kendileri de parçalanmıştır.
Türkiye’de “Abdülhamit Barışı”nın önemini kavramadan, “Çanakkale Savaşı”nın dehşetini kavramak mümkün değildir. Abdülhamid’i Anadolu insanının gündemine taşıyan, Necip Fazıl’ın vurguladığı gibi: “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.” Ülkelerin tarihlerinde savaşlar, taraflar arasında kazanımlarıyla, sevinç kaynakları oldukları kadar, tarafların toplam kayıplarıyla da üzüntü kaynaklarıdır. Bunun için savaşlar, dünya tarihinde büyük krizlere yol açmışlardır.
Anadolu insanının tarihi, “Çanakkale Öncesi” ve “Çanakkale Sonrası” olmak üzere ikiye ayrılır. Çanakkale’den önceki yıllar, Abdülhamid’in barış yılları, sonraki yıllar ise İttihatçıların savaş yıllarıdır. Sultan’ın barış yıllarında, devletin bütünlüğü korunmuş, hayatın her alanında, köklü dönüşümlerin temelleri atılmış, uzun dönemli yenilenme süreci başlatılmıştır. Abdülhamid’i yönetimden uzaklaştıran, İttihatçıların savaş yıllarında ise, Türklerin büyük devleti yakılmış, yıkılmış, parça parça olmuştur.
Tarihin her döneminde savaşlar yıkıcı, barışlar yapıcı olmuşlardır. Bunun için, savaştan özenle kaçınan, Barış Sultanı, Sultan Diplomat Abdülhamit: “Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekun ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa, zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir.” demektedir. Savaş ülkeyi yangın yerine çevirirken, barış gül bahçesine çevirir. Savaşı başlatmak değil, barışı yaşatmak önemlidir. Savaş devletten barış milletten güç alır.
Barışın sesi her yerde milletin sesidir.
Savaşın yükünü millet taşır.
Tarihin anası barıştır.