
Zor bir durumu kaleme almak hakikaten meşakkatli ama cesaretimi toplayıp ferdi olduğumu iddia ettiğim İslam ümmetinin gaflet uykusundan nasıl uyanması lazım geldiğinin altını çizmek, üzerimize düşen görevi yerine getirip getirmeme de önümüze çıkan engelleri bertaraf etmenin yollarını aramak gibi bir derdimiz olmalı diye düşünüyorum.
Bizim dik duruşumuz olmadığı sürece bizden olmayanların bizi kale alamayacağı kesindir. Bizler; izzetli bir peygamberin(s.a.s) ümmetiyiz. Bizlere bıraktığı emanetlere sahiplendiğimiz oranda haysiyetimizi kazanacağız. Hz. Adem (a.s) ile başlayıp, Muhammed Mustafa(s.a.s)ile sonlanan ilahi vahyin temel amacı Allah’tan(c.c) başka hiçbir otorite kabul edilmeyeceği gerçeğidir. Hiçbir peygamber görevini ifa ederken ücret talep etmemiştir. Bu bizim için altı kırmızı kalem ile çizilecek bir vakıadır.
Ümmetin derdiyle dertlendiğini iddia edenlerin tavrı nasıl? Hakikaten sorgulanması gereken bir durum. Peygamber efendimizin(s.a.s) liderlik vasfıyla ne kadar barışıklar? Olsun ama nasıl olursa olsun. Temiz mi? Helal mi? Değil mi? Sorgulamadan…
Asrı saadetten bir olayı sizlerle paylaşmak konuya ışık tutması açısından iyi olacağı kanaatindeyim.
Mekke’de olup bitenden sonra artık orayı terk etme emri geldikten sonra Resulullah(s.a.s) evden çıkarken kapı önünde iki bineği görünce ikincisi kimin ya Ebubekir(r.a)? Biri sizin biri benim ya Resulullah diye cevap verir. “Vardığımız yerde durumum düzelince parasını benden alacağına söz vermesen yemin olsun binmeyeceğim”
Lider olmanın vasfına bakar mısınız Allah aşkına kimseyi sömürmemek…en yakın dost bile olsa. Hassasiyetin doruk noktası. Liderlik dersi veren en güzel örnek. Şimdi vardığımız yer neresi? Herkes başkasının sırtından nasıl geçinirim, nasıl sömürürüm derdine düşmüş. Temiz ama helal olmayan bir yiyeceği nasıl yiyebilirsiniz? Kanunlara! dayandırılarak yapılanlar çok mu etik. Hangi yanımız düzgün ki? Diyerek kılıf uydurduğumuz yeter.
Mesele aksayan yanlarımızı tamir etmek.
Hangi işi yaparsak yapalım hakkaniyet çerçevesinde yapmadığımız sürece başarı beklememiz ahmaklıktır. Hayatın her anının Allah’ın (c.c) kontrolü altında olduğunu unutmamalıyız. Her ne yaparsak Allah(c.c) razı olacak mı olmayacak mı gibi bir derdimiz olmalı…
Yaşamımızı ilahi kanunlara göre tasarlamadığımız zaman başımıza geleceklerin tek müsebbibi bizleriz. Oysa şimdilerde ümmetin fertleri Kur’an-ı Kerim’i kendi hayatlarına göre ayarlıyorlar. Sonra da sonuç ortada: Huzur yok, masiyet diz boyu, helal haram dinleyen azınlıkta, heva ve heveslerimizin kölesi olduk. Manevi iklimler üzerimizden bulutlar gibi gelip geçiyor farkına bile varamıyoruz. Bilinç olmadığı zaman oluyor bunca şey.
Şuurlu bir neslin inşası için Allah’lı(c.c) olmak mecburiyetimiz var. Top yekün İslam’la barışmak bizleri aziz eyleyecektir. Tefrikalarımız bizleri zayıflatmamalı. Bilakis rahmete dönüşmeli. Gücümüz birlikteliğimiz olmalı.
İslam adına söz sahibi olan herkesten ricam; elini taşın altına koyması ümmetin birlikte hareket etme şuurunu empoze etmesidir.
Bana değil, kendinize gelin. Ben değil biz olalım gerçeğini sindirme zamanı.
Ne zaman bencilliği bırakırsak sesimiz gür çıkacaktır. Bizim samimiyetimiz Allah(c.c) düşmanlarını kahredecektir. Sadece samimi olmak bu ümmetin kurtuluşuna meşale olacaktır.
Selam ve dua ile…
Muharrem AĞALDAY
02.2015