Bismillehirrahmenirrahim…
“Elif, Lâm, Râ. Bu Kur’ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik. ibrahim/1
Karanlıklara mahkum olan insanlık vahyin nuruyla aydınlığa kavuşmuş böylece insanların daha refah bir hayat sürdürmelerini ve onurlu bir yaşamı hak etmelerini sağlamıştır. Bunu için sadece Allah’a(c.c) teşekkürü borç bilip bu bilinç ile hareket etmeli. Ya bize ne oluyor da haddimizi bilme konusunda sorumsuzca davranabiliyoruz. Ya yolumuz Kur’an yolu değilse ya Kur’an’ın sahibi bizden razı olmazsa…
“Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. Hicr/9
Herşeye gücü yetenin Kur’an’ı korumasına elbette gücü yeter ve bu ona gayet kolay gelir. Bizim buna ne aklımız yeter nede bilgimiz. Bu bir teslimiyet işidir. Bu dini barındıracak yürekleri yaratacak olan Allah’tır. Dinin elden filan gittiği yok. Bizim gittiğimiz var. Biz Kur’an’sız yaşadığımızda olacak ne olacaksa. Kaybedecek olan bizleriz. Kur’an değil, Allah (c.c) değil.
“Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir.” Yunus 37
Bu ayeti okurken aklımızdan geçebilecek tek bir gerçek var o da iman etmenin tereddütsüz olmasıdır. Eğer teslimiyetimizde bir zafiyet gösterirsek ne imanın hazzına varır nede başkalarına örnek olabiliriz. Bizden istenen teslimiyet ve samimiyettir.
“Yoksa: “Bunu kendisi yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.” Yunus 38
Resulullahın(s.a.s)okuma yazma bilmediğini herkes adı gibi biliyorken acaba onları inkara götüren şey neydi? Neden bir türlü yetim Muhammedin(s.a.s) vahye muhataplığını sindiremiyorlardı? Bizden olmalı mantığı halen süre gelen bir adet değil mi? Doğrunun kimde olduğu önemli değil. Bizden olsun doğru olmasa da olur.
Ümmi olan Muhammed Mustafa’nın(s.a.s) peygamber olarak seçilmesi bence tesadüf değildir. Bu bir sürecin ilk adımı. İleride gelecek tepkileri berteraf etmenin ilahi takdiridir. Allah(c.c) en iyisini bilir.
“Yoksa: “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.” Hud/13
Güç ve kudretin kendisinde olduğu Allah’ın inkarcılara meydan okuması da ayrı bir pencere açıyor hayata dair. Aciz ve cahil olan insanoğlunun haddini bilme konusunda dikkatli davranması gerektiğinin altını çizmekte. Ben yalnızım oysa siz ve güvendikleriniz birleşseniz bile hiçbir şey yapamazsınız hodri meydan…
“Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse artık, siz Müslüman mısınız? “Hud 14
Müslüman olmanın en büyük ispatı haddini bilmekten geçer. Hiçbir gücün aynısından bir kitap yazmayı bırakın bir ayet bile yazamayacağı bir kitaptan bahsediyoruz. Hiçbir edebiyatçı, dil bilgininin kenarından bile geçemeyeceği bir kitap. Öyle bir biçimde yazılmış ki dinleyenlerin hayret etmemesi mümkün görünmemekte.
Hayati bir mesele olan Kur’an-ı Kerim’i tanımak sadece okumaktan ibaret değildir. Yaşantımıza onu ne kadar hakim kıldığımız ile ilgili bir mesele. Emirlerini teslimiyet ile karşılayıp hayatımıza hakim kılmak görevimiz olmalı.
Kur’an; Allah’ın kelamıdır. Bizler için bir yaşam biçimidir. Ama malesef şimdilerde Müslümanım diye iddiada bulunan bizler, Kur’an’ın sunduğu yaşam biçimini ne kadar benimsediğimiz tartışılacak bir durum.
Muhammed Mustafa’nın (s.a.s) Kur’an ile olan münasebetine bakmak bizlere müthiş bir bakış açısı sunacaktır. Kur’an’a verilen değer Allah’ı (c.c) memnun edecektir. Allah’ı (c.c) sevdiğimizin ispatı Kur’an’a verdiğimiz değerdedir.
Selam ve dua ile…..