
Ne güzel yaşayıp gidiyorduk işte! Müslümanlığımızdan emin! İbadetlerimizin yeterli olduğunu düşünerek! Kendimizle övünerek!…
Ne güzel yaşayıp gidiyorduk işte! Müslümanlığın bizim yaşadığımız gibi olduğunu düşünüyorduk! Elhamdülillah namazımızı kılıyorduk, orucumuzu tutuyorduk, eh zekâtımızı da işte yeteri kadar veriyoruz diye, düşünüyorduk. Üç aylara da girdik. Bol bol oruç tutar kandillerde de sabaha kadar ibadet eder bütün günahlarımızın af olmasını ümit ederiz!!!
Böylelikle yaşar gideriz. Şimdi bu yapılacak şey miydi bize! Yüzümüze bir şamar indiriverdiniz.
Aslında bizler de Kur’an-ı Kerim’i okuyorduk bir de çoğumuz anlıyorduk da amele de döktüğümüzü düşünüyorduk şimdi bizi böyle uyandırdınız. Ne yapacağımızı şaşırmış halde kalakaldık.
Bizler saraylardan hallice evlerimizde (en az iki çeşit) yemeğimizi yer, namazımızı kılar, ellerimizi açar Rabbimizin bize verdiği nimetler için şükrederdik. Şükrümüzü yerine getirdiğimizi düşünürdük. Muhammed aleyhisselamın ümmetinden olduğumuz için cennete gireceğimizi de bilir! öyle yaşayıp giderdik.
Şimdi siz bizim zihinlerimizi ters-yüz ettiniz. Biz imanımızın gereklerini anca rahat ve konforlu bir alandayken yerine getireceğimizi düşünürken, en ufak bir sınava tabi tutulduğumuzda yalpalamaya başlarken…
Sizler bunca acının içinde çocuklarının cesetlerini taşıyan anne, ailesini kaybetmiş küçük yaşta çocuklar dahi ayetlerle konuşuyor, inne lilleh ve inne ileyhi raciun. (Allah’tan geldik yine O’na döneceğiz) diyorsunuz. Bir de üzülmeyelim diye bizleri de ayetlerle teselli ediyorsunuz.
Şimdi söyler misiniz biz ne yapalım? Biliyoruz siz bizlerden ümidi kestiniz kendi başınızın çaresine bakmaya çalışıyorsunuz. Bizler ise bunca zulüm ve vahşetin işlendiği üstelik sınır kapısında duran acil ihtiyaçların dahi size ulaşmasına izin verilmediğini biliyoruz. Evet bunun yanı sıra bizler milyarlarca insanız ama bu zorba azgın kavme ne yapabiliriz ki!
Biliyoruz ayetlerde Rabbimiz halkı malum olan zulüm gören ülkelere mümin olarak sahip çıkmamız gerektiğini söylüyor. Ama ne yapabiliriz ki!
Salih Peygamber’in kavminde azgınlık yapan bir avuç zorba’nın yaptığı zulmün karşısında sessiz kalan kavim gibi! Bugün bizim de düştüğümüz durum bundan ibaret!
Bizler her zaman olduğu gibi yine topu atacak birilerini bulup vicdanımızı rahatlatırız.
Hem baksanıza Batı’da bir uyanış var. Onlardan ümitliyiz! Belki Filistin’in kurtulmasına onlar destek verecek. Peki bizim halimiz ne olacak! Son çırpınışlarımız bizi kendimize getirir mi? Bizim de bu gaflet uykusundan uyanmamıza sebep olur mu bu yaşananlar? Yoksa yine kendimizi avutacak bir şeyler bulur muyuz?
Amir b. Fuheyre’nin Bi’ri Maune hadisesinde kâfir Cebbâr b. Sülma tarafından tuzağa düşürülüp öldürüldüğü vakit son nefesinde fiztû vallâhi (işte şimdi kurtuldum) dediği hadise gibi. Cebbâr bunun tesirinde kalıp günlerce bunun üzerinde düşünerek Müslüman oluyor. Amir b. Fuheyre işte tam da öldüğü o anda Cabbar’ın sorgulamasına sebep oluyor…
Cabbar öldürdüğü kişiyle diriliyor… Amir b. Fuheyre ise ölürken de diriltiyor…
Filistinlilerin de ölürken söylediği cümleler gibi ölürken dahi diriltiyorlar. Ne mutlu dirilebilenlere… Bugünlerde batıdaki insanların İslam’ı merak edip Kur’an-ı Kerim’i okuyup sorgulamaya başladıklarını görüyoruz. Amerikalı bir kadın okuduğu ilk ayetten çok etkilendiğini dile getirerek İslam’a girme kararı aldığını söylüyor. Sahi bu nasıl olabilir ki! Akıl sır erdiremiyoruz. Bizler neden bu kadar çok ayet okuduğumuz halde etkilenmiyoruz. Bu nasıl olabilir ki!
Eğer batıda böyle bir uyanış olursa ne mutlu onlara… Acaba rivayetlerde geçen Kıyamet yaklaşınca güneş batıdan doğacak cümlesi bunu mu anlatıyor diye düşünmeden edemiyor insan…
Ahh Filistin bu bize yapılacak şey miydi!
Hepsi iyi güzel de peki ya biz, yoksa bizim Müslümanlığımız… Bizler İslam’ı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya mıyız? Asıl dönüp kendimize sormamız gereken soru şu; biz Müslümanlığın gereğini yerine getiriyor muyuz? Hesap günü Rabbimizin hepimizi toplayacağı o mahkemede yaşadığımız bu hayatın hesabını verebilecek miyiz?
Özeleştiridir!
Ağır ironi içerir!!!