Sevgili okurlarım. Yine birlikteyiz. Bizleri bu vesileyle bir arada kılan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz.
Halk arasında: “Ne zamandan beri müslümansınız?” denildiğinde, hepimizin cevabı: “Kâlû belâ.”dır. Neden “Kâlû belâ” diyoruz?
Çünkü üç vücutla bizi yaratan Allahû Tealâ ezelde; ruhumuzun Allah’a ulaşması için misak, fizik vücudumuzun Allah’a teslimi için ahd ve nefsimizin Allah’a teslimi için yemin ve irademizin Allah’a teslimi için de bizden misak almıştır.
7 / A’RAF – 172
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”
Ruhumuz, dünya hayatında Allah’a ulaşacağına dair Allah’a ezelde misak vermiştir.
Fizik vücudumuz şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olacağına dair Allahû Tealâ’ya ahd vermiştir.
Nefsimiz, 7 kademede tezkiye olacağına dair Allah’a yemin vermiştir.
Allahû Tealâ bizleri bu üç tane yeminle Kendisine bağlamıştır. Bu 3 yeminden sonra Allah’ın İlâhi İradesi, bizim cüz’i irademizden Allah’a teslim olacağına dair misak almış, böylece irademiz de Allahû Tealâ’ya misak vermiştir.
Kâlû belâ gününde, verdığimiz yeminlerle Allah’a teslim olmuşuz. Dünya hayatında verdiğimiz yeminleri yerine getirmek kuvveden fiile geçirebilmek için, Kur’ân’daki İslâm’ı yaşamak lâzımdır.
Allahû Tealâ ezelde, kadın erkek herkesi üç tane yeminle ve irademizden aldığı misakle Kendisine bağladıktan sonra “Benden size hidayetçiler gelecek, kim hidayetime tâbî olursa o dalâlette kalmaz ve şâkîlerden olmaz.” buyurmuştur:
20 / TÂHÂ – 123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
Allahû Tealâ: “Kim Benim hidayetime tâbî olursa, kim Allah’a ulaşmayı dilerse; o dalâlette kalmaz ve şâkîlerden olmaz.” buyurmaktadır. Bakara Suresinin 38. âyet-i kerimesinde de aynı ifade vardır:
2 / BAKARA – 38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
Her devirde hidayetçiler, hidayet ile gelir. Hidayet; emanet olan ruhun, ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmasıdır. Kişi kalben Allah’a ulaşmayı dilediği an, kişi hidayet üzere olur ve Allah’ın kulu olur. Mürşide tâbî olduğu zaman, tâbiiyet kulluğuna ulaşır ve kişinin ruhu fizik vücudundan ayrılıp Sıratı Mustakîm’e ulaşır. Nefs tezkiyesini gerçekleştirdiği an, ruh Allah’ın Zat’ına ulaşır, evvab kul olur.
Allahû Tealâ Mu’minûn Suresinin 8. âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
23 / MU’MİNÛN – 8: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).
Ve onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir (uyanlar, sadık olanlardır).
Emanetlerin başında evvelâ ruh gelmektedir. Ruh Allah’a teslim olduğu zaman, fizik vücut emanet olur. Fizik vücut Allah’a teslim olduğu zaman, nefs emanet olur. Nefs Allah’a teslim olduğu zaman, irade emanet olur.
Âyet-i kerimede sözü edilen, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenler ruhlarını, fizik vücutlarını, nefslerini ve iradelerini Allaha teslim edenlerdir. En azından; emanetler çoğul olduğuna göre, ruh, fizik vücut, nefs ve irade emanettir. “Ahdlerine riayet ederler” denildiği zaman buradaki ahd dört yemini de muhtevasına alır. Allahû Tealâ bunu Âli İmrân Suresinde ifade etmektedir.
3 / ÂLİ İMRÂN – 76: Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).
Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah ile olan) ahdini yerine getirir ve takva sahibi olursa, o taktirde muhakkak ki Allah, takva sahiplerini sever.
Ahdin muhtevası içerisinde ruhun misaki vardır, fizik vücudun ahdi, nefsin yemini ve iradenin de misaki vardır. Mearic Suresinde Allahû Tealâ aynı hakikati bir kere daha ifade etmektedir:
70 / MEÂRİC – 32: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).
Ve onlar emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.
Bir daha ki yazımızda buluşmak üzere Allah’ın sevgisiyle kalın. Allah ile kalın, mutlu kalın.