
Yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle, dünyayı bedelsiz doğal kaynak deposu olarak gören Batı ülkeleri, bütün ülkeleri bir yangın alanına dönüştürmeye çalışıyorlar. Bunun için üretimi artırmada, yönetimi iyileştirmede ister kamu, ister özel, ister gönüllü olsun, bütün kuruluşlara önemli görevler düşüyor. Dünyayı bütün insanlığa verilmiş, değerli bir emanet gözüyle bakmayanlarla, dünya gün gün büyük bir yok oluşa doğru gidiyor. Dünyaya yağmalanacak bir hazine olarak bakanlar, ekonomik, çevresel, siyasal, kültürel sorunları üstesinden gelinmez boyutlara taşıyorlar.
Toplumsal kazançlara öncelik verenler, kurumsal kazançlara yeni açılımlar kazandırırlar. Ekonomik kazançlarla toplumsal kazançları altın oranda harmanlamasını bilenler, hayatı kolaylaştırmakla kalmazlar, geçmiş kuşaklardan miras olmayan, gelecek kuşaklardan ödünç alınan dünyanın yaşanırlığına önemli katkılarda bulunurlar. Teknoloji ülkelere yeni fırsatlarla birlikte, yeni tehditler getirir. Dünya teknolojinin olumlu etkilerini büyüterek fırsatları değerlendirirler, olumsuz etkilerini gidererek, tehditlerin üstesinden gelirler, dünyadan aldıklarından daha fazlasını dünyaya verirler.
Öteki dünyada “Yaşanacak hayat yoktur, yaşanan hayatta tüketim her şeydir,tüketimi artırmak için her şey yapılır” diyenler, Ionesco’nun “Gergedan” oyunundaki insanlar gibi toplu, ya da Kafka’nın “Değişim” kitabının Gregor Samsa’sı gibi, tek tek hem kendilerine, hem topluma yabancılaşırlar. Bu yüzden yabancılaşmanın önüne geçmede, insandan daha güçlü bir silah bulunmuyor. Silahların dünyayı yok edecek bir güce ulaştığı dönemde, teknolojinin burnuna halka takmada, insanların bir bir olgunlaşmaları, zamanı gelince hep birlikte hareket etmeleri, tek çıkış yolu olarak görünüyor.
Üretim sorunlarına üreticilerle, tüketicilerle, yönetim sorunlarına yönetenlerle, yönetilenlerle birlikte çözümler aranır. Üretimde ve yönetimde, insanlar aradıklarını bulurlar. İyilik peşinde koşanlar iyiliklerle, kötülük peşinde koşanlar kötülüklerle karşılaşırlar. İslam’ın ana kaynakları ışığında, Buhari’nin, Ebu Hanife’nin, Maturidi’nin, Yesevi’nin temellerini attığı, üretim ve yönetim kültüründe, bütün yetişkinler iyilikleri özendirme, kötülükleri önleme sorumluluğu taşırlar. Onlar üretmesini bilen elleriyle, hayatı kolaylaştırırken, dünyayı da güzelleştirirler.