Hayat, insanın kendi kimliğini aradığı, bazen bulduğu ama çoğu zaman kaybolduğu bir yolculuktur. Bu yolculukta, her birimiz bir isimle başlarız. Bu isim, bizden önceki bir geleneğin, ailemin, kültürün bir yansımasıdır. Ama bir noktada, bu isim sadece bir etiket olmaktan çıkar ve biz, adımızın ruhunu taşımaya başlarız.
Benim hikayem de tam olarak burada başlıyor. Adımın her harfini yazarken, bir kez daha fark ettim ki, aslında ben, kendi adımın dile gelmiş haliyim. Yani, isminin ötesine geçip, bir kimlik halini almış bir insanım.
İsim, bize doğduğumuzda verilen bir armağandır. Ailemiz, kültürümüz ve hatta toplumumuz, biz farkında olmadan o ismin içine birçok anlam yükler. Ama bu isim, sadece bir başlangıçtır. Her birimizin bir hikayesi vardır; o hikaye de ismin etrafında şekillenir, onun içini doldurur. Bazen bu hikaye mutlu, bazen acı verici olur. Ama her zaman bir şekilde o ismin içinde var olur.
Benim adımın içinde de pek çok iz var. Kim bilir, belki de başkalarının gözünde gördüğüm bir yansımanın, bir karakterin taşıdığı ismi olmuşumdur. Fakat zamanla anladım ki, adım sadece beni anlatan bir etiket değil, beni şekillendiren, bana ait olan bir varlık haline geliyor. Her bir adım, her bir kelime, her bir jest, her bir duruş… Hepsi o ismin içini, ruhunu doldurur.
Belki de en önemlisi şu: Bir zamanlar sadece sesinden ibaret olan o ad, şimdi yaşamımın bir parçası haline geldi. Adımın derinliklerinde kaybolduğumda, bir anlam buluyorum. O isimle tanışırken kim olduğumu keşfetmeye başlıyorum. Sonuçta, her birimiz bir adı taşıyoruz; ama sadece onu taşımak yetmez. O ismin ruhunu yaşamak, onunla bütünleşmek gerekir.
Bugün, adımı her söylediğimde, sadece bir etiket değil, bir geçmişin, bir kültürün ve bir hikayenin izlerini hissediyorum. Adım, zamanla sadece dilde değil, yüreğimde de yankı buluyor. O ismin içindeki her bir sesi, her bir anlamı, her bir hatırayı ben taşıyorum. Adımda kaybolurum, çünkü her kayboluş yeni bir keşif demektir.
Adımın içindeki evreni anlamaya çalışırken, bazen kaybolduğumda, aslında en doğru yolda olduğumu fark ediyorum. Bir ismin derinliklerine inmeyi, onu her açıdan keşfetmeyi öğrendikçe, kendimi daha güçlü, daha özgün hissediyorum. Adımda kaybolurum, çünkü her harfiyle yeniden doğarım. Her sözcük bir aynadır, orada hep ben varım.
Bazen düşünürüm, acaba bu isim bana mı ait, yoksa ben mi ona aitim? Belki de bu sorunun cevabı, sadece yaşamın içinde yer alan küçük anlarda gizlidir. Her adımda, her yeni günün başlangıcında, adımın çağrısı beni bir adım daha yakınlaştırır içimdeki benliğe.
Adımın sadece bir etiket olmasının ötesinde, bir kişilik, bir hikaye taşıdığına inanıyorum. Bu yüzden, her birimiz adımıza sahip çıktıkça, aslında kendimize sahip çıkmış oluruz. Çünkü adımız, kim olduğumuzu ve kim olacağımızı tanımlar. Bizim için her zaman bir yansıma, bir iz bırakır.
İşte ben, adımın dile gelmiş haliyim. Ve her anımda, her düşüncemde, her kelimemde, o ismin gücünü hissediyorum. Adım, bana kim olduğumu hatırlatıyor. Her anı yaşarken, bu ismin içinde kaybolarak,tekrar doğuyorum.