
Dalında duran bir meyve-sebzenin, olgunlaşmadan önce koparılıp yenmesi hâlinde ham olacağı ve bu yüzden hiçbir tat vermeyeceği bilinir. Yine aynı şekilde bu meyve-sebzenin dalında olgunlaşmış olmasına karşın uzun bir süre bekletilerek geç toplanması hâlinde de gereğinden fazla dalında bırakıldığı için bozulacağı ve yenmeyecek duruma gelerek ziyan olacağı da aynı şekilde bilinen bir gerçektir. Hâlbuki bu meyve-sebze, ne geç ne de erken ama tam zamanda toplanacak olursa bu takdirde hem daha yararlı olacak hem de daha bir tadına varılacaktır. Bu da demek oluyor ki bir meyvenin-sebzenin tadına varabilmenin ve onu ziyan etmeden ondan yararlanabilmenin temel sırrı; bu meyve-sebzenin toplama zamanını bilmekten geçer.
Kaldı ki zamanını bilmemiz gereken olay sadece bu değildir elbette. Bunun yanında hayatta rahat edebilmek, başarıya erişebilmek, hakkımızı alabilmek, haklılığımızı ispatlayabilmek ve hatta mutlu olabilmek için; konuşmanın, susmanın, gülmenin, ağlamanın, yakınmanın, hesaplaşmanın, öğrenmenin, öğretmenin, sitem etmenin, istemenin, almanın, vermenin, çalışmanın, dinlenmenin, gezmenin ve kısacası her şeyin zamanını bilmemiz gerekir.
Zamanını bilerek yaptığımız her işte, tam isabet kaydederek başarılı olmamız işten bile değildir. Zaten her şeyin zamanını bilmek ile yerini bilmek arasında bir fark yoktur. İkisi de aynı şeylerdir. Zamanı bilinmeden yapılan her iş, muhtemelen kötü olarak sonuçlanacaktır. Aynı şekilde bunun, zamanından önce veya sonrasında yapılmış olması da bu sonucu değiştirmez. Görülüyor ki; iyi, başarılı ve etkili bir sonuca ulaşmanın yolu ile etkin kılınacak herhangi bir işin, zamanını tam olarak saptamakla mümkün olur.