
Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi? Biz insanlar, kendi bünyemizde birkaç kişiliği bir arada barındırmaktayız. Şöyle ki; Evimizde çoluk çocuklarımızla ayrı, iş yerimizde ayrı, tatilde ayrı, özel arkadaşlarımızla ayrı, tek başımıza kaldığımız zamanlarda da yine ayrı ayrı kişilikler sergilemekteyiz. Hem de birbiriyle ilgisi olamayan farklı kişilikler. Gerçi temel niteliklerde, aynıyız ama bazı davranışlarımızla farklılaşıyoruz. Aslında bu, normal bir davranış şeklidir. Bunun uygun olmayanı ise her yerde, her zaman ayrımsız şekilde sergilenen tutum ve davranışlardır.
Sözgelimi; işyerimizde ciddi ve resmi davrandığımız gibi kendi evimizde de aynı şekilde davranabilir miyiz? Asla! Bu, evdeki huzuru bozar ve adımızı ‘huysuza’ çıkarır.
Peki, kendi evimizde davranmamız gerektiği şekilde, işyerimizde de aynı biçimde davranırsak ne olur? O zaman da komik bir durumun doğmasına sebebiyet verdiğimiz gibi adımızı da ‘hafife’ çıkarırız.
Tek başımıza kaldığımız zamanlarda ise bazen hayaller kurarız, oturduğumuz yerden dünyayı yıkar, yeniden kurarız, bazen idare ederiz vb. gibi. Bunları, dışarıya yansıtıp da başkalarıyla paylaşmaya kalkışırsak, bu sefer de çevremizdekiler, akılımızdan şüphe etmeye başlarlar.
İşyerimizdeki resmi tavrımızı, özel yaşantımızdaki arkadaşlarımıza sergilersek bu sefer de ‘soğuk’ veya ‘kibirli’ olmakla itham ediliriz.
Tatildeki davranışlarımızı, tatilin dışındaki yerlerde sergilersek adımız ‘tembele’, işyerimizdeki davranışlarımızı, evde veya tatilde uygularsak adımız ‘işgüzara’ çıkar.
Böylesi durumlara, düşmemek için, denge unsurunu çok iyi ayarlamamız gerekir. Bunun da yolu, nerde ve nasıl davranacağımızı bilmekten geçer. Eğer bunu başarabilirsek, işte o zaman, denge unsurunu sağlamış oluruz. Aksi takdirde toplumda, ‘dengesiz’ olarak anılmaktan kurtulamayız.