Hayatı boyunca herhangi bir işte bedenen çalışmamış, terlememiş, yorulmamış, ruhen sıkılmamış, hiçbir konuda düşünme zahmetine katlanmamış, dolayısıyla bedeni gibi beynini de yormamış olmasına rağmen yıllar yılıdır en küçük bir sıkıntı çekmeden; giyiminden-kuşamından, boğazından, eğlenmesine kadar hiçbir şeyin eksikliğini hissetmemiş kısacası taş yerden, kuş havadan misali yaşamış birini düşünelim…
Bir de ne taşı kapabilmiş, ne kuşu görebilmiş tam aksine; hayatı boyunca gece-gündüz demeden, doğru-dürüst dinlenmeden, bayram-tatil bilmeden, dur- durak durmadan, kendini harap edercesine çalışıp çabalamış olmasına rağmen iki yakası bir araya gelmemiş, karnı doymamış, derde-kedere bulanmış, yüzü gülmemiş, kimselere yaranamamış, dışlanmış, haklılığını ispatlayamamış, derdini bir türlü anlatamamış üstüne üstlük birde başkaları tarafından aptal diye de yaftalanmış bir başkasını düşünelim…
Bu iki kişiyi karşılaştırarak düşündüğümüzde, iç içeymiş gibi görülen fakat aslında ayrı olan; ayrıymış gibi görülen haddizatında iç içe olan ve kafamızı karıştıran, içimizi bunaltan, gözümüzü yaşartan iki dünyalı bir dünyada yaşadığımızı işte o zaman anlarız.